Bağışıklığın Gizli Düşmanı: AIDS!

Yayınlama: 25.05.2023
A+
A-

İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü (HIV) bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açabilen bir virüsü, AIDS ( Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) ise HIV enfeksiyonunun ilerlemiş ve hastalık belirtileri başlamış şeklini ifade etmektedir.

Virüs kronik bir enfeksiyon hastalığına yol açmakta, bağışıklık sisteminin baskılanması sonucunda fırsatçı enfeksiyonlar ile seyreden AIDS tablosuyla da ölümcül sonuçlara yol açabilmektedir.

HIV enfeksiyonuna yönelik etkin antiretroviral ilaçlara rağmen virüsün insan vücudundan tamamen yok edilmesi mümkün değildir. Günümüzde HIV enfeksiyonu, öncekilere kıyasla kullanımı daha kolay ve yan etkileri daha az olan ilaçların birlikte kullanımı sonucunda ölümcül hastalık olmaktan çıkıp yaşam boyu ilaç kullanımını gerektiren bir tür kronik hastalığa dönüşmüştür.

HIV enfeksiyonunun 1970’li yıllarda ilk kez Orta Afrika’da görülmüş olduğu bilinmekte olup o dönemde klinik tablo tanımlanamamıştır. Ülkemizde ilk kez 1985 yılında bildirimi yapılmıştır. Dünya üzerinde 36,9 milyon kişinin HIV ile birlikte yaşadığı belirtilmektedir. 2017 yılında, HIV ilişkili sebeplerden 940 bin ölüm ve 1,8 milyon yeni HIV enfeksiyonu vakası tespit edilmiştir. Dünyanın pek çok ülkesinde HIV/AIDS açısından görülme sıklığı değişmekle birlikte, riskli cinsel davranış öyküsü olanlar, sık kan ve kan ürünleri kullananlar, madde kullananlar, mahkumlar, göçmenler, evsizler ve sağlık çalışanları yüksek riskli grupları oluşturmaktadır.

Etken vücuda alındıktan sonra ilk 1-6 hafta içerisinde enfeksiyon tablosu gelişir. Bu dönemde klinik bulgular, HIV enfeksiyonuna özgü olmayıp oldukça değişkendir. Ateş, lenfadenopati, farenjit , deri döküntüleri , kas veya eklem ağrısı, ishal , baş ağrısı, bulantı ve kusma , karaciğer ve dalak büyümesi görülebilir. Akut dönem belirti ve bulguları 2-4 hafta içerisinde kendiliğinden kaybolur. Kişi akut enfeksiyon döneminden itibaren bulaştırıcıdır.

Enfeksiyonun erken döneminde enfekte kişinin anında virüs bulunmasına karşın antikor ve antijen saptanamamaktadır. Bu dönem ‘pencere’ dönemi  olarak adlandırılmaktadır. Vakaların büyük kısmında 6-12 hafta içerisinde virüse karşı antikorlar gelişir. Enfeksiyondan sonra 5-8 yıl devam eden asemptomatik dönem gelişir. Asemptomatik dönemi takiben genellikle 5-8 yıl içinde kişinin ilk kez doktora başvurmalarına neden olan ateş, nedeni tespit edilemeyen kilo kaybı, tekrarlayan diyare atakları, baş ağrısı gibi belirtilerin görüldüğü semptomatik safha gelişir. Bu dönemde fırsatçı enfeksiyonların tanısı, tedavisi ve önlenmesi önem taşımaktadır

HIV enfeksiyonu, sadece bir sağlık problemi değil aynı zamanda tüm toplumu, toplum içerisindeki her bireyi ilgilendiren sosyal bir problemdir. Bu nedenle hastalık hakkında doğru bilgilenmek, bilinçlenmek, korunmanın nasıl yapılabileceğini öğrenmek önemlidir. Ayrıca hastaların sağlık hizmeti alımı için başvurudan kaçınmamalarını için HIV enfekte kişilerin toplumdan dışlanmamaları, ayrımcılığa uğramamaları için küresel düzeydeki diğer ülke deneyimlerinden yararlanılması önemlidir.

HIV enfeksiyonu önemli bir sağlık sorunu olmasının yanı sıra kültürel, yasal, ekonomik, sosyoekonomik durumları da içermekte olup, ilgili tüm paydaşları katarak geniş bir bakış açısı ile ele alınması gereklidir .HIV, korunmasız her türlü cinsel temas (oral, vajinal, anal), enjektör paylaşımı, HIV ile enfekte kan ve kan ürünleri transfüzyonu veya anneden bebeğe gebelik döneminde, doğum sırasında veya doğum sonrasında emzirmeyle bulaşabilmektedir .HIV; sosyal öpüşme, dokunma, tokalaşma, sarılma, aynı ev, işyeri ve odada bulunma, yüzme havuzu, banyo, duş, genel tuvalet, hamam, havuz, sauna paylaşımı, aynı telefonu kullanma, sigarayı paylaşma, giysilerin ortak kullanımı, tabak, çatal, kaşık, bıçak, bardak paylaşımı, sinek sivrisinek, böcek sokması, hayvan ısırması, evcil hayvanlarla aynı ortamda bulunma ile bulaşmamaktadır. Hastalık kalıtsal değildir.

Dr. Fatih EKİNCİ

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.