Van’a Beton Döktük, Vicdanı Unuttuk

19 Ara 2025 - 10:55 YAYINLANMA

Plan Değil Beton Ürettik

Bu depremlerden gerçekten büyük bir ders aldık mı?
Evet, yeni bir şehir inşa ettik.
Peki şehir merkezini nasıl bir kente dönüştürdük?

Van, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 depremlerinden sonra adeta ikiye bölündü:
Deprem öncesi yapılar ve deprem sonrası yapılar.

Deprem sonrası, “daha güvenli, daha planlı, daha yaşanabilir bir Van” hayaliyle yola çıkıldı. Ancak bugün şehir merkezine baktığımızda gördüğümüz manzara şudur:
Sıkıştırılmış yapılar, düşürülmüş metrekareler, kapatılan cepheler ve nefes alamayan bir kent.

Deprem korkusunu iliklerine kadar yaşamış, eski yapılardan kurtulup “sıfır bir ev” hayaliyle yeni binalara taşınan insanlar, bu kez betonun başka bir biçimiyle boğuluyor.
Metrekare küçülmüş, odalar daralmış, pencereler başka bir binanın duvarına bakar hale gelmiş.
Güvenli ama nefessiz evler…

Bir zamanlar Van’ın dokusunu oluşturan müstakil evler, bugün tek tek yapsatçıların çiftliği haline gelmiş durumda.
Kim neyi kaptıysa, “vira bismillah” deyip yapısını dikiyor.
Biri “şehre yakışır bir site yaptım” derken, hemen yanındaki parselde başka biri hiçbir estetik, hiçbir plan gözetmeden ucube bir yapı dikebiliyor.

Sonuç mu?
İyiyle kötünün, doğruyla yanlışın birbirine karıştığı;
çarpık, plansız, daraltılmış,
kimi zaman kümesi andıran dairelerin bile satışa sunulduğu bir şehir manzarası.

Bu beton yığını içinde yalnız insanlar değil, şehir de nefes alamıyor.

Üstelik çarşı merkezinde hâlâ dokunulmayan, cadde boyu eski ve riskli yapılar var.
İskele Caddesi, Cumhuriyet Caddesi, Kazım Karabekir Caddesi, Beşyol mevkii…
Bir yanda yeni yapılar yükseliyor, diğer yanda eski ve plansız arsalar ile yapılar, bu yeni binaları gölgeliyor, boğuyor, anlamsızlaştırıyor.

Oysa yapılması gereken çok açık:
Yeni yapılar tek tek değil, topyekûn ele alınmalıydı.
Çevresindeki yapı stokuna, şehir nizamına, cadde genişliğine, güneş ve hava koridorlarına bakılarak, bütüncül bir plan ile izin verilmeliydi.
Büyükşehire yaraşır bir kent planı hazırlanmalı, uygulama kararlılıkla sürdürülmeliydi.

Ama olmadı.
Fırsatlar tek tek elimizden kaçtı, hâlâ da kaçıyor.

Bugün kent dinamikleri, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve yöneticiler çoğu zaman ya geç kaldı ya da seyirci kaldı.
Biz ise bir zamanlar birçok medeniyete beşiklik etmiş, tarihiyle, kültürüyle, turizmiyle, kedisiyle, gölüyle, balığıyla övünen eski Van’ı anlatmakla yetiniyoruz.

Peki şehrimize gelen yerli ve yabancı turistler ne görüyor?
Bizim batı şehirlerine gidip hayranlıkla baktığımız gibi, onlar da Van’a bakıp hayran oluyor mu?

Ne yazık ki çoğu zaman gördükleri şey:
Plansızlık, beton yoğunluğu ve kimliksiz bir şehir merkezi.

Burada asıl dikkat çekilmesi gereken nokta şudur:
Müteahhitler parsel parsel yer bulup plansız bir şehir inşa ederken, yetkililerin bu süreci yeterli denetim olmadan izlemesidir.
Kontrolsüzlük, görmezden gelme ve “olmuş bitmiş” anlayışı, Van’ı bugünkü beton tablosuna sürüklemiştir.

Şehirler kaderine terk edilmez.
Şehirler planla, denetimle ve vicdanla yönetilir.

Eğer bugün hâlâ bu tabloyu izlemekle yetinirsek,
yarın yalnızca binaları değil,
Van’ın ruhunu da kaybetmiş olacağız.

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: